Plakların Sesi Dijital Müzikten Daha mı İyi Çıkıyor?

0
Fotoğraf: Dane Deaner/Unsplash

Dijital müziğin ve plağın sesi kesinlikle farklı.

Hiç plakların dijital müziğe göre daha iyi olduğunda (genelde de uzunca bir süre) ısrar eden bir odyofilin sizi köşeye sıkıştırdığı oldu mu? Ya da plak tercih ettiğinizi fark ettiğiniz? Bu sadece nostaljiyle ilgili bir durum mu yoksa iddianın geçerliliği var mı?

Kesin olan bir şey varsa, o da plakların geri dönmesi. Plak kayıtları, 1986’dan bu yana ilk defa CD’lerden fazla satıyor. Plak satışları, sadece 2020 yılında neredeyse yüzde 29 artmış.

Bir plak kaydı, orijinal ses dalgasının analog kopya şeklinde plağa basılmasıyla oluşuyor. Bir plağı plak çalara ve plak iğnesini de yive yerleştirdiğinizde, iğne plağın desenini “okuyor” ve sonrasında hoparlörlere aktarılacak sesi meydana getiren bir elektrik sinyali oluşuyor. Dijital bir kayıtta ise orijinal sesin dalgabiçimi, bir ve sıfırlardan oluşan bir akışa dönüştürülüyor. Bir CD sürücüsüne CD yerleştirdiğinizde, disk üzerindeki desenler bir lazer yardımıyla “okunarak” hoparlörlere gönderiliyor. Fakat günümüzde müzik artık çoğunlukla dijital ortamlarda dinleniyor.

Peki hangisi daha iyi? Aslında bu durum, “daha iyi” ile neyi kastettiğinize bağlı. Plak satın almak için harika sebepler olabilse de (albüm kapağı, bir koleksiyona eklemek, plak dükkanını desteklemek vb.), ses kalitesi bunlardan biri değil.

Yüksek ses kalitesi

Michigan Üniversitesinde çalışan kayıt mühendisi ve performans sanatları teknolojisi profesörü Jason Corey, neredeyse bütün nesnel ölçütlere göre kabul edilebilir bir bit oranı (ses dosyasının saniye başına içerdiği veri miktarı) göz önüne alındığında, dijitalin plağı geride bırakacağını söylüyor. Peki bu nesnel ölçütler neler? Corey dört tanesini sıralıyor:

Bozulma: Kaydın esas kaynağı ne kadar iyi temsil ettiğini gösteren ölçüt.

Parazit: Bir kayıtta duymak istemediğiniz herhangi bir ses. Bu sesler, örneğin albümdeki tozdan veya plaktaki ufak çiziklerden kaynaklanabilir.

Frekans yanıtı: Kaydın, esas kaynaktaki en düşük ve en yüksek frekansları ne kadar iyi ve dengeli şekilde yansıttığını gösteriyor.

Dinamik aralık: Yüksek ve düşük sesler arasındaki farklılık. Dijital teknoloji, plağa göre çok daha geniş bir dinamik aralık sunuyor.

Analog bir kayıtta dalgabiçimin sürekli bir sureti plağa oyulduğundan ve dijitalde ise dalgabiçim yalnızca örneklendiğinden, plak seven odyofiller bazen dijital kayıt için gereken bu örneklemenin sesin tamamını yakalayamadığını iddia ediyor. Fakat sorun tam olarak bu değil. Corey dijital kayıtlarda sesin belli aralıklarla suretleri alınması gerekse bile, yeterince suret alındığı müddetçe esas sesin doğru biçimde temsil edilebildiğini belirtiyor.

Örneğin dijital bir kayıt saniye başına en az 40.000 örnek veya suret içerirse (CD’ler saniyede 44.100 örnek kullanıyor); esas, sürekli analog dalgabiçimi insan kulağının sınırlarına (20.000 Hz’ye ulaşan frekanslara) varıncaya dek doğru şekilde oluşturabiliriz. Üstelik dijital akış hizmetleri, günümüzde CD’den daha yüksek kalite seçenekleri de sunuyor.

Sesin ötesi

Uzun lafın kısası dijital, sesin aslına kesinlikle daha yakın bir kopya. Fakat bu durum, o sesi daha fazla seveceğiniz anlamına gelmiyor. Odyofiller sıklıkla plağın “daha sıcak” bir sesi olduğunu söylüyorlar. Bu öznel bir karar; frekans yanıtı veya dinamik aralık gibi ölçebileceğimiz bir şey değil. Fakat görünüşe göre pek çok insanın farkına vardığı ve bazılarının tercih ettiği bir şey. “Bazı kişiler hafif bir bozulmadan, iğnenin plağa boydan boya sürtünmesinden keyif alıyor olabilir” diyor Corey.

Yaşlı dinleyiciler için nostalji de bir rol oynuyor olabilir. Rolling Stones’un sesi de cızırtılı çıkıyor değil mi?

Fakat sesten başka şeyler de olabilir. Şarap seven pek çok insan, şarabı daha iyi muhafaza ettiği söylense bile çevirmeli kapakları beğenmiyor. Üstelik durum her zaman snoplukla ilgili değil. Pek çokları için mantarı çıkarma ritüeliyle ilgili. Plağa düşkün odyofillerde de benzer bir şey yaşanıyor olabilir. LP plağı seçmek ve kılıfından çıkarmak, toz varsa temizlemek, plağı plak çalara yerleştirmek, pikap kolunu nazikçe ayarlamak; tüm bu ritüel, dinleme tecrübesine tarifsiz bir şey katıyor olabilir.

Jazz ve Ötesi podcastini sunan Ken Laster, ABD’deki Hartford (Connecticut) Jazz Topluluğu’nun bir üyesi. Laster, dijital kayıtların muazzam miktarı ve bunlara erişim kolaylığının, müziği “ucuz bir ürüne” dönüştürdüğünü yazıyor topluluğun internet sitesindeki bir gönderisinde. “Müziğinizi keşfetme, edinme ve dinleme tecrübesi artık o kadar kolay ve yaygın ki, müziğin değerini düşürdü.”

Corey’in ifadesiyle; “Ses kalitesini algılayışımızı etkileyebilen ve sesle hiç alakası bulunmayan etmenler olabilir.” Üstelik bu etmenler, en azından bazı dinleyiciler için plağın sesini daha güzel hale getiriyor olabilir.

 

Yazar: Avery Hurt/Discover Dergisi. Çeviren: Ozan Zaloğlu.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz