Şişman Görünmenin Kötü Bir Şey Olduğuna Kim Karar Verdi?

0

Süpermodel Kate Moss, 2009 yılında koşulsuz bir biçimde, “hiçbir şeyin çok zayıf olmak kadar iyi hissettirmediğini” belirtmiş ve ortalığı karıştırmıştı. Pek çok kişiye dudak uçuklatıcı gibi gelebilen bu düşünce, çağdaş Batı dünyasının genel görüşünü özetler nitelikte.

Ancak evrimsel bir açıdan bakarsak, Moss’un bu ifadesi akıl almaz değilse bile gülünç.

Böyle bir yorum ancak, bir sonraki kış mevsimini veya kurak mevsimi nasıl açlıktan ölmeden geçireceğini düşünmek bir yana; bir sonraki yemeğinin nereden geleceğini düşünmekle alakadar olmayan biri tarafından yapılabilir.

Batılı olmayan diğer toplumlardaki insanlar, şişmanlık veya şişman olma beklentisi konusunda ne düşünüyorlar? Aslında pek çok kültür, bir zamanlar şişmanlığın iyi bir şey olduğuna inanmıştı. Fakat bu durum hızlı bir şekilde değişiyor.

Batılı ve batılı olmayan 11 geleneksel toplum üzerinde yapılan kültürler arası araştırmalar, “şişmanlık kusurunun” yakın bir zamanda ve hızlı bir şekilde küreselleştiğini öne sürüyor. En azından 1990’lı yıllara kadar, içerisinde Amerikan Samoa’sı, Porto Riko ve Tanzanya’nın da yer aldığı bu toplumların bir kısmı, “şişman pozitif” olarak düşünülüyordu; yani bu toplumlar dolgun vücutları tercih ediyordu. Fakat bu kültürler, artan küreselleşme ile birlikte, son yirmi yıl içinde şişmanlığı kötü bir şey gibi görmeye başladı. Bu toplumlarda bir zamanlar doğurganlığı, varlığı ve güzelliği temsil ettiği düşünülen şişmanlık; şimdilerde çirkin olmakla, çekiciliği olmamakla ve hoşa gitmemekle ilişkilendiriliyor. Bu damgaların, hem bireysel hem de toplumsal seviyelerde duygusal, psikolojik ve fiziksel sınıfların ötesine geçtiğini vurgulamakta fayda var.

Bu hızlı dönüşümün sebepleri karmaşık nitelikte. Fakat Fiji ve başka yerlerde yapılan araştırmalar, bunun televizyon ile küresel medyanın gelişi ve bunun sonucunda çoğunlukla Batılı kültüre maruz kalmayla gerçekleştiğini öne sürüyor. Şimdiyse, şişmanlıkla ilişkilendirilen sağlık problemleri ve fizyolojik problemlere ilave olarak; bu toplumlarda, “kilolu olmanın hastalık gibi görülmesi” sebebiyle gerçekleşen ve iyi belgelenmiş manevi hasar da görülüyor.

(Burada anlamsal meseleler de pay sahibi olabilir: Şişman olmak ile obez olmanın arasındaki fark nedir? Dolgun ve fazla kilolu olmanın? İri yapılı ve boylu poslu olmanın? ABD Hastalık Kontrol Merkezleri kurumu; obez bir yetişkini, niceliksel olarak 30 veya daha yüksek bir vücut kitle endeksine sahip birey şeklinde tanımlıyor.

Afallatıcı durumdaki bu kültürel değişimler, çeşitli vücut tiplerinin (ve şişmanlığın) antik kültürlerde nasıl algılandığını merak etmemize yol açıyor.

Fakat bu sorunun cevabına ulaşmak kolay değil. Antik insanların kilo çeşitlilikleri üzerinde çalışmak, mezarlarda kurtarılmış uzun kemikleri ölçerek ve bu ölçümlere dayalı hesaplamalar yaparak nispeten basit oluyor. Fakat antik insanların kilosu üzerinde çalışma yapmak çok daha zor. Neyi ölçeceksiniz ki? Yağ dokusu, ölümden sonra hızlı bir şekilde ayrışan, yumuşak bir doku.

Willendorf Venüs’ü heykelciği.

Daha uzun boylu olan insanların, daha kısa olan insanlardan daha iri olduğunu ve bu yüzden daha ağır olduğunu düşünebilirsiniz. Fakat bu varsayım bize çok şey söylemiyor ve elbette, geçmişteki aşırı kilolu insanların oranı hakkında da bilgi vermiyor. Yine aynı ölçüde kafa karıştırıcı olan bir şey de, boy ve kilo arasındaki ilişkinin her zaman geçerli olmaması: Uzun ve sıska insanlardan daha kilolu olan bir sürü kısa ve tombul insan var. Arkeolojik yönden, kazıdan çıkarılan kemiklerden kimin şişman olduğu söylenemiyor. Geçmişteki şişmanlık üzerinde çalışma yapmak için, eski insanların yaptığı sanat eserlerine başvurmamız gerekiyor.

Arkeolojik kayıtlarda obezliği örnekleyen en meşhur eserlerden birisi, Willendorf Venüs’ü. Kendisi, Avrupa ve Orta Asya’da Üst Yontma Taş Devri’ndeki (yaklaşık 50.000 ila 10.000 yıl önce, “Eski Taş Devri”) pek çok sözde Venüs tasvirinden birisi. 1908 yılında Avusturya’da keşfedilen Willendorf Venüs’ü; kireçtaşından biçimlendirilmiş, kırmızı boya maddesiyle süslenmiş ve tarihi 25.000 ile 27.000 yıl öncesine uzanan, 11 santimetre uzunluğunda küçük bir heykel. Vücudu detaylı bir şekilde yapılmış ve anatomik olarak doğru. Ancak yüzü ve kafası, örme bir şapkayla örtülü; bu sebeple yüzü görünmüyor. Fakat bir şey aşikâr: Kendisi, balık etli olmaktan fazlası; aslında, şişman.

Willendorf Venüs’ü, geçtiğimiz yüzyıl boyunca çeşitli şekillerde bir bereket tanrısı, bir oyuncak veya gebe anneler için bir eğitim aleti şeklinde yorumlanmıştı. Daha iyi bağlamsal bilgiler mevcut değilken (aynı tür bir tapınakta benzer bir nesne bulmak gibi); bu heykelciğin gerçek işlevi ve anlamı hakkında varsayımlar yürütülüyordu.

Artık, Avrupa ve Orta Asya’daki bölgelerde bulunan ve 10.000 yıldan fazla öteye uzanan 200’den fazla Venüs heykelciği olduğu biliniyor. Hepsi kadın şeklinde betimlenmiş olsa da, geniş bir vücut çeşitliliği temsil edilmiş ve tamamı apaçık obez değil. Bu yüzden, bunların bir şişmanlık belgesi teşkil ettiğini kesin şekilde söylemek zor.

Bir başka heykelcik takımı ise, Malta adasındaki ve Akdeniz bölgesinin diğer yerlerindeki Cilâlı Taş Devri (yaklaşık 11.000 ila 4.000 yıl önceki “Yeni Taş Devri”) bölgelerinde bulunmuştu.

Yaklaşık 5.000 yıl öncesine uzanan sözde Malta’nın Şişman Hanımları; pek çoğunun kafası kayıp olan, oturan veya yaslanan kadın tasvirlerini betimliyor. Kafalar mevcut olduğu zaman ise, genelde vücut boyutlarına uyumsuz şekilde küçükler. Bu tasvirlerin hamile olduğunu öne süren herhangi bir şey bulunmuyor, fakat tamamı belirgin şekilde aşırı kilolu. Maltalı bu heykelciklerin çoğunun mezarlarda ve ölü tapınaklarında bulunmuş olması, bunların kültsel veya dinsel bir tarafının olduğu görüşünü destekliyor ve bir derece yeganelik ile birlikte belki de hürmet olduğunu akla getiriyor.

Malta Ulusal Arkeoloji Müzesi’nde bulunan ve dünyadaki en eski dinî bölgelerden biri olan Ħaġar Qim’den getirilen heykelcikler

Peki ya erkeklerde durum ne? Geçmişteki şişman erkeklere yönelik bulgu var mı? Bu konuda örnek olarak, Guatemala’da bulunan ve Şişman Efendi ile Kurbağa olarak bilinen, MÖ yaklaşık 700 yılına ait bir yeşimtaşı oyması var. Özel birisi olduğu anlaşılıyor (daha önemsiz olan ahalinin görüntüsü, yeşimtaşına oyulup orada saklanmıyor). Ayrıca belirgin şekilde obezmiş fakat sebebini bilmiyoruz. Venüs heykelcikleri, Malta’nın Şişman Hanımları ve Şişman Efendi ile Kurbağa, bazı şişman insanların geçmiş kültürlerde büyük saygı gördüğünü ve bu kişilerin doğduğu toplumların, şişmanlığın iyi bir şey olduğuna inanmış olabileceklerini öne sürüyor; veya en azından, şişman olmakta hiçbir sorun olmadığını düşünüyorlardı.

Bazı uzmanlar, bir derece şişmanlığın; hayatta kalmanın kıyısında olanlar veya gerçekten olağanüstü ortamlarda yaşayanlar hariç, bütün insan toplumlarında mevcut olmuş olduğundan şüpheleniyorlar. Obez insanlara bazen büyük saygı duyulmuş, bazen hakaret edilmiş ve bu insanlar belki de bazen ayıplanmadan, oldukları gibi kabul edilmiş olabilirler. Fakat yakın zaman önce Fiji ve diğer yerlerde yapılan etnoğrafik araştırmalar, eskiden şişmanlığa yönelik kültürel tutumların şimdikinden daha çeşitli olduğunu güçlü bir şekilde öne sürüyor.

Şişmanlık ile bin yıl öncesine uzanan insan toplulukları arasındaki ilişkiyi gerçekten anlamaya başlamak için; arkeoloji (kazıbilim), antropoloji (insanbilim), psikoloji, sosyoloji (toplumbilim) ve kamu sağlığı arasında köprü kuran, devasa, kapsamlı ve bağlayıcı bir araştırma projesi gerekecek. Bu araştırma zorlayıcı olacaktır çünkü, şişmanlık bariz şekilde bir kamu sağlığı sorunu iken; meseleleri anlamayı çok daha karmaşık hale getiren olumsuz bir sosyal damgaya ve önyargıya yol açıyor. Fakat bu durum, bu konunun peşinden gitmeye değmeyeceği anlamına gelmiyor.

 

 

 

 

Sapiens

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz