Yapılan yeni bir bilimsel çalışmada, empati ve olaylara başkasının gözünden bakabilme kabiliyetinin beyinde nasıl işlendiği gösteriliyor.
Empati hissedebilme ve olaylara başka birinin gözünden bakabilme kabiliyeti, diğer kişinin zihninde neler döndüğünü anlamamızı sağlıyor. Her iki terim de sık sık kullanılıyor. Fakat bunların tam olarak neyi ifade edip neyi teşkil ettiği hâlâ belli değil. Şimdiyse Max Planck Enstitüsü İnsan Algı ve Beyin Bilimleri’nde çalışan bilim insanları, Oxford Üniversitesi ve diğer kuruluşlarda çalışan meslektaşlarıyla beraber, empati ve başkasının gözünden bakabilmenin nelerden oluştuğunu açıklayan bir model geliştirmişler. Araştırmacılar, kendimizi başkasının yerine koymayı sağlayan şeyin yalnızca belli bir yetenek olmadığını gösteriyorlar. Bu yetenekler, duruma göre değişen pek çok tekil unsurdan meydana geliyor.
Diğer insanların ne istediklerini, nasıl hissettiklerini ve dünyayı nasıl gördüklerini anlamak, karmaşık ve küreselleşmiş toplumumuzda giderek önem kazanıyor. Sosyal beceriler, arkadaş bulmamızı ve bizi destekleyen bir insan ağı oluşturmamızı sağlıyor. Fakat diğer insanlarla etkileşim kurmak, herkese göre kolay değil. Bunun temel sebeplerinden biri, en önemli iki sosyal becerinin (empati, yani diğer kişinin duygularına anlayış gösterebilme becerisi ve bakış açısı edinebilme becerisi; yani diğer kişinin bakış açısını benimseyerek bilgi edinebilmek) farklı derecelerde gelişmesi.
Araştırmacılar, bir insanın diğerlerini anlamasına neyin yardımcı olduğunu uzun süredir bulmaya çalışıyor. Bu iki sosyal beceri hakkında ne kadar fazla şey bilirseniz, insanların sosyal ilişkiler oluşturmasına o kadar iyi yardımcı olabilirsiniz. Fakat empati ve bakış açısı kazanma becerisinin (ikincisi aynı zamanda “zihin kuramı” şeklinde de biliniyor) ne olduğu hâlâ tam anlamıyla belli değil. Bir kişinin duygularını gözlerinden okuyabilmek, komik bir hikayeyi anlayabilmek veya başka birinin eylemini yorumlayabilmek; gündelik hayatta, bu iki önemli kabiliyeti gerektiren sosyal durumlar her zaman karşımıza çıkıyor. Bununla birlikte, her biri farklı bireysel alt becerilerin bir bileşimine dayanıyor. Eğer bir durumda bakışları ve yüz ifadelerini yorumlamak gerekiyorsa, başka bir durumda konuşan kişinin kültürel arka planıyla birlikte düşünmek ya da bu kişinin mevcut ihtiyaçlarını bilmek gerekebiliyor.
Bugüne kadar, empatiyi ve bakış açısını bir bütün olarak inceleyen çok sayıda çalışma yürütülmüş. Ancak her iki yetkinliğin de çekirdeğini neyin oluşturduğu ve bunların beyindeki temelinin nerede bulunduğu henüz açıklığa kavuşturulmuş değil. Şimdiyse Max Planck Enstitüsü İnsan Algı ve Beyin Bilimleri Bölümü’nde eski araştırma grubu lideri ve şu an TU Dresden’da profesör olan Philipp Kanske ile Hollanda’daki Donders Enstitüsü’nde çalışan Matthias Schurz ve uluslararası bir araştırma takımı, kapsamlı bir açıklama modeli geliştirmişler.
“Bu kabiliyetlerin her ikisi de, beyinde empati veya bağış açısını değiştirme konusunda özelleşmiş bir ‘ana şebeke’ tarafından işleniyor. Bu şebeke, her sosyal durumda faaliyete geçiyor. Fakat duruma bağlı olarak, ilave şebekeleri de kapsıyor” diye açıklıyor Kanske, çalışmanın sonuçlarını kastederek. Eğer diğer kişilerin düşüncelerini ve hislerini mesela gözlerinden okursak; bu kişilerin eylemlerinden veya anlattıklarından sonuç çıkardığımız zamanlara kıyasla ilave bölgeler de faaliyete geçiyor. “Bu yüzden beyin, bireysel gerekliliklere çok esnek şekilde cevap verebiliyor.”
Empatide temel bir ağ, yoğun önem barındıran durumları tanıyabiliyor; mesela yüz veya konuşma tanımada, korku duygusunu işleyerek ilave özel bölgelerle birlikte çalışıyor. Sonrasında ise bakış açısını değiştirirken, geçmişi hatırlamada veya gelecek hakkında hayal kurmada da kullanılan bölgeler (mesela o an gözlenemeyen şeylerle ilgili düşüncelerde), çekirdek ağ şeklinde faaliyete geçiyor. İlave beyin bölgeleri, burada da somut durumların her birinde çalışıyor.
Karmaşık sosyal problemler, empati ve bakış açısı kazanma bileşimini gerektiriyor
Araştırmacılar yaptıkları analizlerde, özellikle karmaşık nitelikli olan sosyal problemlerin, bir empati ve bakış açısı değişimi bileşimini gerektirdiğini keşfetmişler. Sosyal bakımdan özellikle yetenekli olan kişilerin, diğer insanlara her iki yönde de (duygular ve düşünceler temelinde) bakabildiği görülüyor. Bu kişiler, hüküm verirken ikisi arasındaki doğru dengeyi buluyorlar.
“Fakat yaptığımız analiz; iki sosyal beceriden birinin eksi olmasının, söz konusu becerinin bir bütün olarak sınırlı olduğu anlamına gelmediğini de gösteriyor. Bu noktada yalnızca, yüz ifadelerini veya konuşma melodisini anlamak gibi belli bir unsur etkileniyor olabilir” diye ekliyor Kanske. Bu sebeple, birisinin sosyal beceriden yoksun olduğunu doğrularken sadece bir test yeterli değil. Bunun yerine, o kişilerin gerçekte düşük empati sergilediğini veya başka birinin bakış açısından bakamadığını belirlemek için bir dizi test yapılması gerekiyor.
Bu ilişkileri büyük ölçekli bir meta çalışma vasıtasıyla araştıran bilim insanları, incelenen 188 tekil çalışmadaki MRI (manyetik rezonans görüntüleme) kalıplarında; katılımcılar empati veya bakış açısı sergilediği zaman ortaya çıkan ortak özellikler olduğunu belirlemişler. Bu durum, bu iki sosyal becerinin her biri için beyinde çekirdek bölgelerin saptanmasını sağlamış. Fakat elde edilen sonuçlar, MRI kalıplarının belli görevlere bağlı olarak farklılık sergilediğini ve bu yüzden, ilave beyin bölgelerinin kullanıldığını da göstermiş.
Kaynak: Max Planck Enstitüsü. Çeviren: Ozan Zaloğlu.