Süper Uzun Boyunlu Sürüngenler, Karada Değil Okyanusta Yaşamış

0

İsmini mitolojik karakter Hidra’dan alan altı metre uzunluğundaki bu örneklerin, kuzenlerinden ayrı türler olduğu belirlenmiş.

Tanistrofeus (Tanystropheus) olarak adlandırılan ve ilk olarak 1852 yılında keşfedilen bir fosil, o zamandan beri bilim insanlarının kafasını karıştırıyordu. Taşılbilimciler (paleontolog) bir noktada, bu fosilin pterodaktil gibi uçan bir pterozora ait olduğunu ve uzun, boşluklu kemiklerinin ise kanadı destekleyen parmak kemikleri olduğunu düşünmüştü. Daha sonra, aslında bunların uzun boyun kemikleri olduğunu ve fosilin de 3 metrelik boynuyla 6 metrelik bir sürüngen olduğunu anlamışlardı. Canlının boynu, gövdesinden üç kat daha uzundu. Bilim insanları bu canlının karada mı, yoksa suda mı yaşadığından hâlâ emin değillerdi ve ufak numunelerin gençlere mi ait olduğunu, yoksa tamamen farklı bir tür mü olduklarını bilmiyorlardı; ta ki şimdiye kadar. Fosillerin parçalanmış durumdaki kafataslarını bilgisayarlı tomografiyle tarayan ve dijital şekilde yeniden birleştiren araştırmacılar, bu hayvanların suda yaşadıklarına dair bulgular elde etmişler. Kemiklerdeki büyüme halkalarını inceleyerek de; büyük ve küçük boyutlu Tanistrofeus’ların, farklı avlarla beslendikleri için rekabet etmeden bir arada yaşamış olabilecek ayrı türler olduklarına karar vermişler.

İki Tanistrofeus ve bir insanın boyutu. Spiekman vd., Current Biology, 2020

Dün Current Biology bülteninde yayımlanan yeni makalenin yazarlarından biri ve Şikago’daki Field Müzesi’nde taşılbilimci olan Olivier Rieppel, “Tanistrofeus üzerinde otuz yılı aşkın bir zamandır çalışıyordum. Bu yüzden, bu canlıların aydınlatıldığını görmek beni son derece mutlu ediyor” diyor.

Tanistrofeus, 242 milyon yıl önce, orta Triyasik dönemde yaşamış. Dinozorlar karada yeni yeni ortaya çıkmaya başlıyormuş ve bu sebeple denizde dev sürüngenler hakimmiş. Fakat bilim insanları, Tanistrofeus’un karada mı yoksa suda mı yaşadığından uzun bir süredir emin olamamışlardı. Canlının ilginç vücudu da işleri arap saçına çevirmişti.

Tanistrofeus’lar, çok ama çok uzun bir boynu olan güdük bir timsah gibi görünüyor” diyor Rieppel. Daha büyük örnekler altı metre uzunluğundaymış ve boyunları bu uzunluğun yarısını kapsıyormuş. Sadece on üç boyun omurgasına sahip olmaları, bu kadar uzun boyunlu hayvanlar için tuhaf bir özellik. (Aynı şeyi, tıpkı insanlarda olduğu gibi yalnızca yedi boyun kemiği bulunan zürafalarda da görüyoruz.) Üstelik bu canlıların boyunları, boyun kaburgaları şeklinde adlandırılan fazladan kemiklerle güçlendirilmiş ve epey esnekmiş.

Günümüzdeki İsviçre’de yer alan ve büyük Tanistrofeus fosillerinin birçoğunun bulunduğu aynı bölgede, sadece bir metre civarı uzunlukta ve benzer görünümlü başka hayvanların fosilleri de varmış. Bu sebeple bilim insanları, bu canlıların karada mı yoksa denizde mi yaşadığından emin olmamanın yanısıra; daha ufak boyutlu bu örneklerin genç olanlar mı, yoksa başka türden canlılar mı olduğunu da bilmiyorlarmış.

Araştırmacılar uzun süredir devam eden bu iki gizemi çözmek için, daha yeni teknolojiler kullanıp bu kemiklerin detaylarını görmüşler. Büyük Tanistrofeus fosillerinin kafatasları parçalanmış durumdaymış fakat makalenin baş yazarı ve Zürih Üniversitesi’nde araştırmacı olan Stephan Spiekman; fosil dilimlerinin CT taramalarını alıp, iç kısımdaki kemik parçalarının 3 boyutlu görüntülerini oluşturmayı başarmış.

“Bilgisayarlı tomografinin gücü, fosillerde başka türlü gözlemlemenin mümkün olmadığı detayları görmemize olanak sağlıyor” diyor Spiekman. “Kuvvetli şekilde ezilmiş bir kafatasından, neredeyse eksiksiz 3 boyutlu bir kafatasını yeniden oluşturabiliyor ve önemli biçimsel detayları ortaya çıkarabiliyoruz.”

Kafataslarının kilit özellikleri arasında, burnun üzerinde bir timsahınkine benzeyen burun delikleri varmış. Bu durum, Tanistrofeus‘un suda yaşadığını akla getiriyor. Muhtemelen pusuda yatıyor; yanından geçen balık ve kalamar benzeri hayvanları bekliyor ve ardından uzun, kavisli dişlerini onlara geçiriyormuş. Yumurtlamak için karaya çıkıyor olabilirdi fakat genelde okyanusta kalmış.

Rieppel, bulguların, suda yaşayan bir Tanistrofeus‘a işaret ettiğini görünce şaşırmamış. “Bu boyun, karasal bir ortamda pek mantıklı gelmiyor” diyor. “Böyle bir yapıyı oradan oraya taşımak zor olurdu.”

Bu yüzden, Tanistrofeus‘un nasıl yaşadığına yönelik bir soru cevaplanmış olmuş. Bu ufak örneklerin aynı türün genç bireyleri mi, yoksa ayrı bir tür mü olduğunu öğrenmek isteyen araştırmacılar, kemikleri inceleyerek büyüme ve yaşlanma işareti aramışlar.

Çalışmanın kıdemli yazarı ve Zürih Üniversitesi’nde araştırmacı olan Torsten Scheyer, şöyle aktarıyor: “Küçük fosillere ait kemiklerin en kesitlerine baktık ve pek çok büyüme halkası bulunca çok heyecanlandık. Bunlar, hayvanların olgun olduğunu gösteriyor”

“Ufak form bir yetişkindi ve konu kapanmıştı” diyor Rieppel. “Artık, bunların iki ayrı tür olduğu kanıtlandı.” Araştırmacılar, Yunan mitolojisindeki uzun boyunlu hidralara ithafen, büyük canlıya Tanystropheus hydroides adını vermişler. Küçük hayvan ise orjinal Tanystropheus longobardicus ismini taşıyor.

Spiekman vd., Current Biology, 2020

Makalenin yazarlarından biri ve İskoçya Ulusal Müzeleri’nin Doğa Bilimleri bölümü sorumlusu olan Nick Fraser şöyle söylüyor: “Pek çok yıldır, bunların iki Tanistrofeus türü olduğuna yönelik şüphelerimiz vardı. Fakat büyük örnekleri CT taramasından geçirene kadar, elimizde kesin kanıt bulunmuyordu. Şimdiyse var”

“Yaklaşık 240 milyon yıl önce büyük Tetis denizinin kıyı sularında beraber yüzmüş ve yaşamış; sıradışı şekilde uzun boyunlara sahip ve birbirinden epey ayrı bu iki sürüngen türünün keşfedilmesi muazzam derecede önemli.”

Büyük türde koni biçimli dişler ve küçük türde de taç biçimli dişler ile beraber hayvanların farklı boyutları, bunların muhtemelen aynı av için rekabet etmediği anlamına geliyor.

T. hydroides’i avlanırken gösteren bir tasvir. Emma Finley-Jacob

“Yakın akraba olan bu iki tür, aynı ortamda farklı besin kaynakları kullanmak üzere evrimleşmiş” diyor Spiekman. “Ufak tür, muhtemelen karides gibi kabuklu, ufak hayvanlarla beslenmiş; büyük tür ise balık ve mürekkep balığı gibi büyük türler ile… Bu cidden kayda değer bir durum çünkü Tanistrofeus‘un bu tuhaf boynunun, bir zürafanın boynu gibi tek bir amaç için özelleşmiş olmasını bekliyorduk. Fakat aslında, birden fazla yaşam şekline olanak sağlamış. Bu durum, hayvana bakış açımızı tamamıyla değiştiriyor.”

Bir doğal yaşam alanının, benzer iki türe yer sağlamak üzere “paylaşılmasına” niş bölünmesi adı veriliyor. “Darwin, türler arası rekabete ve kaynak rekabetinin, türlerden birinin yok olmasıyla nasıl sonuçlanabileceğine epey odaklanmıştı” diyor Rieppel. “Bu tür bir kökten rekabet, adalar gibi kısıtlı ortamlarda gerçekleşiyor. Tanistrofeus‘un yaşadığı deniz havzaları, görünüşe göre niş bölünmesine destek sağlıyor olabilirdi. Bu, ekolojik açıdan önemli bir doğa olayı.”

Tanistrofeus, simgesel bir fosil ve her zaman da öyle oldu” diye ekliyor Rieppel. “Bu canlının taksonomisini açıklığa kavuşturmak, o grubu ve evrimini anlamada önemli bir ilk adım niteliği taşıyor.”

 

 

 

 

Field Doğa Tarihi Müzesi/Çeviren: Ozan Zaloğlu.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz