![blue-marble-earth[1]](https://popsci.com.tr/wp-content/uploads/2025/02/blue-marble-earth1-696x392.jpg)
Nihayetinde insanlar evrende o kadar da özel olmayabilir.
Bizim (insanların) kendimizi burada (Dünya’da) bulmamız için bir sürü şeyin gerçekleşmesi gerekmişti. Türümüz, su dolu bir gezegen belli bir boyuttaki yıldızın etrafında belli bir mesafede döndüğü için ortaya çıktı. Biz evrimleşmeden önce ilk olarak yaşayan hücrelerin, hayvanların ve primatların gelmesi gerekiyordu. Bir balığın karaya çıkması gerekmişti. Geçtiğimiz dolambaçlı yolda bulunması gereken bu çok sayıdaki ön koşul ve öncülü düşündüğümüzde, hayatta olmamız mucizevi olmanın sınırlarında gezen tesadüfi bir olay gibi gelebilir.
[İlgili: Dünya’daki Yaşamın Bu Kadar Uzun Sürmesi Evrensel Bir Mucize]
İnsanlığın kökenlerinin “zor adımlarını” gösteren bu model, söz konusu görüşü desteklemiş ve ortaya çıkışımızın epey ihtimal dışı olduğunu akla getirmişti; özellikle de evrimleşmemizin, Güneş ve Dünya’nın geçirdiği toplam zamana göre ne kadar uzun sürdüğü düşünüldüğünde… Bahsettiğimiz zor adımlar modeline göre son derece inanılmaz olan bu durum, evren boyunca geçerliliği koruyor: Herhangi bir gezegende insan benzeri akıllı bir yaşam formunun evrimleşmesi zor görünüyor.
Fakat bilim insanlarının yeni karşı kuramı, bu görüşü altüst ediyor. Cuma günü Science Advances bülteninde yayımlanan bir makaleye göre Dünya ve ötesindeki akıllı yaşam düşündüğümüzden çok daha yaygın olabilir. Araştırmacıların niteliksel inceleme çalışması, zor adımlar modelinin detaylı bir eleştirisini sunuyor ve türümüzün evrimleşmesinin neden milyarlarca yıl sürdüğünü anlama yolunda alternatif bir yaklaşımı temsil ediyor. Öne sürülen bu yeni çerçeveye göre eğer yok olacak olsaydık, bizim yerimize çok geçmeden başka bir akıllı yaşam formu ortaya çıkardı. Ayrıca insanlığın evrende yalnız olma ihtimali zannettiğimizden daha düşük. Yeni kuram uzaylıların doğrudan kanıtı olmasa da uzaylıların var olup olmadığını ve nerede, ne zaman var olduklarını test edip araştırmak bakımından bir çözüm yolu sunuyor.
Pennsylvania Eyalet Üniversitesinde çalışan mikrobiyoloji profesörü ve makale yazarı Jennifer Macalady, “Var oluşumuz muhtemelen evrimsel bir tesadüf değil” diyor. “Bizler gezegenimizin evriminin beklenen ve tahmin edilebilen bir sonucuyuz, tıpkı başka yerlerdeki diğer akıllı yaşamların da öyle olacağı gibi.”
Evrimin ‘zor adımlar’ modeli
Yeni kuramı anlamak için ilk önce eskisini anlamak önem taşıyor. Zor adımlar modelinin ilk hali, 1983 yılında fizikçi Brandon Carter tarafından öne sürülmüştü. Carter, basit tabirlerle Güneş’in tahmin edilen toplam ömrüne bakmış ve Dünya’daki insanların, sadece birkaç milyar yıllık güneş ışığı ve yaşanabilirliğin kaldığı ikinci yarıda ortaya çıktığını belirtmişti. Bunu, belli bir gezegende insan benzeri yaşamın evrimleşmesi için gereken ortalama sürenin, çoğu gezegenin yaşanabilirlik penceresinden çok daha uzun olduğunu kastedecek şekilde yorumlamıştı. Üstelik insanların gelişinin bu kadar uzun sürmesinin sebebi, bu duruma olanak sağlayan ve son derece ihtimal dışı olan belli bir sayıdaki biyolojik “zor adımın” sırayla gerçekleşmesinin gerekmesiydi.
Başlangıçta, bilim insanı bir ya da iki zor adımdan fazlasını önermemiş ve bunların DNA’nın kökeni ile insan seviyesindeki zekaya olanak sağlayan son evrimsel sıçrama olduklarını öne sürmüştü. Daha sonra gelen bilim insanları çalışmalarını bu model üzerine inşa etmiş ve başka muhtemel zor adımlar öne sürmüşlerdi. Yeni incelemede bunlar özetleniyor ve geçmiş araştırmalarda en yaygın atıf yapılan beş adıma odaklanılıyor. Bunlar ise yaşamın kökenleri, fotosentez, ökaryotlar, çok hücreli hayvanlar ve insanlar.
Zor adımlar düşüncesine göre bu beş şeyin her biri Dünya tarihinde sadece bir kez meydana gelmiş (elimizdeki kayıtlara göre) ve peşi sıra birden fazla genetik değişim olmasını gerektirmiş. Ayrıca bu adımların var oluşumuz için gerekli olması, insanları büyük miktarlardaki keriz şansının bir ürünü haline getiriyor.
Akıllı yaşama giden bir kaygan yokuş
Yeni modelde bunun aksine, söz konusu olayların her birinin neden nadir göründüğü yönünden alternatif açıklamalar bulunuyor ve bunların aslında doğası gereği olasılıksız olmadığı ihtimaline kapı aralanıyor. Akıllı yaşam, bir değişimin sonraki değişimi olası ve hatta kaçınılmaz hale getirdiği Dünya’nın jeoloji ve biyolojisi arasındaki gezegensel geri besleme döngülerinin sonucu olarak tanımlanıyor yeni modelde. Macalady, yaşamın evriminin gezegenimizin evrimiyle birlikte gerçekleştiğini ve bu yüzden ayrılamaz olduklarını açıklıyor.
Kısacası: Dünya’nın biyosferi bunu mümkün kılar kılmaz evrimleşmiş olabiliriz. “İnsanların, Dünya sisteminin evrimi bakımından zamanında geldiklerini söylüyoruz aslında” diyor Macalady. “Ayrıca bazı Dünya dışı biyosferler, Dünya’da olduğundan çok daha hızlı bile evrimleşiyor olabilir. Bunu bilmiyoruz.”
İnceleme çalışmasında, zor adımlar denen bu basamakların neden daha çok bir rampaya benzediğine ilişkin birkaç sebep öne sürülüyor. İlk olarak Macalady ve makalenin diğer yazarları, fosil kayıtları ile genetik kayıtların maalesef eksik olduğunu ve Dünya üzerinde evrimleşmiş her şeyi doğru biçimde yakalamadığını kabul ediyor. Bu yüzden Carter ve diğerlerinin sadece bir defa gerçekleştiğini varsaydığı şeyler, aslında gezegenimizin tarihinde birden fazla kez gerçekleşmiş olabilir.
Bir mikrobiyolog olarak Macalady, tekrar eden şeylerin evrimde ne kadar yaygın olduğunun gayet farkında. “Bunun örnekleri, zor adımların örneklerinden çok daha fazla” diyor. “Yaşam inanılmaz ölçüde yenilikçi ve dinamik.” Örneğin hücrelerin plastit kazanmasının (fotosentezi mümkün kılan kloroplastların öncülleri) uzun bir süredir biyolojide eşsiz bir olay olduğu düşünülüyordu. Fakat 2005 yılında yapılan bir çalışma bizi yeniden düşünmeye sevk etti ve çok benzer bir sürecin, evrimsel zamandaki daha yakın bir tarihte tekrar meydana geldiği gösterdi.
Evrimsel bir yenilik yerleşik bir hal aldığında, yaşam ağacında yer alan diğer benzer budaklara üstün gelebilir. Karmaşık ve kalabalık bir alanın arasından çıktığımızı gittikçe daha iyi anlamamıza rağmen, ayakta duran tek insan türü olarak Homo sapiens‘in kaldığını göz önüne getirin.
Belli bir biyolojik değişim de çevreyi benzer değişimlerin tekrar gerçekleşmesini önleyecek şekilde değiştirebilir. Evrimsel bir olayın gerçekleşme olasılığı, yeni çerçeveye göre öbürkülerden bağımsız değil. Bunun en net ve üzerinde en iyi çalışılmış örneği de evrimleşmesi için belli bir kimyasal ortamın gerektiği fotosentez. Ayrıca fotosentez evrimleşerek Dünya’nın atmosferini temelden değiştirmiş ve kendisini ilk başta mümkün kılan koşulları ortadan kaldırarak, o meşhur merdiveni devirmiş.
[İlgili: Samanyolu Galaksisi’nde Yaşam İçin En İyi Yer ve Zaman: Burası ve Şimdi Değil]
Dünya’daki yaşamın Dünya’yı şekillendirdiği görüşü, yeni kuramın anahtarı. İncelemenin baş yazarı olan ve Münih Üniversitesinde çalışan jeobiyolog Daniel Mills, akıllı yaşamın evrimleşmesinin milyarlarca yıl sürdüğünü çünkü gereken her adımın gerçekleşmesinin mümkün olduğu zaman pencerelerinin, Carter’in varsaydığından çok daha ufak olduğunu ve Dünya tarihinin çok sonraki dönemlerine kadar gelmediklerini söylüyor. Hayvanların, Dünya’nın ömrü boyunca en erken 2 milyar yıl öncesine (atmosferde ilk oksijenin ortaya çıktığı zamana) kadar mümkün olmadığını belirtiyor. Uzun dönemli insan yerleşimi için gerekenlerin ise henüz 400 milyon yıl önce, Dünya tarihinin yüzde 91’i geçtikten sonra karşılandığını ekliyor bilim insanı. “Carter insanların herhangi bir zamanda evrimleşmiş olabileceğini varsaymıştı fakat bu doğru değildi. Dünya tarihinin çok büyük bir bölümünde gezegen insanları destekler yapıda değildi.”
Ortaya çıkışımız şans eseri olmak zorunda değil. Bunun yerine, vagonların her birinin sonrakini daha muhtemel hale getirdiği; gezegen koşulları ve biyolojik olaylardan oluşan, kontrolden çıkmış bir trenin mahmuzladığı yerleşik bir durum olabilir. Çalışmada bu ihtimal kanıtlanmıyor fakat test edilmesine başlanması için bir güzergâh sunuluyor.
Dünya dışı varlığın kanıtı
Macalady ve Mills, evrende ne kadar nadir rastlanan bir şey olduğumuzu güvenle söyleyebilmeden önce çok sayıda somut bilimsel çalışmanın olması gerektiğini belirtiyor. Mikroorganizmaların pH ile sıcaklık gereksinimlerinin doğrulandığı ekolojik gözlemler ve laboratuvar deneyleri, ilk bu yaşam formlarının ortaya çıkması için Dünya’nın nasıl görünmesi gerektiğini açıklığa kavuşturabilir. Antik proteinler ve genlerin daha derinden incelenmesi, kayıp soy hatlarına ışık tutabilir. İlerleyen jeoloji, antik ortamların çok daha berrak bir portresini sunabilir ve iklim modellemeleri, boşlukların doldurulmasına yardımcı olabilir.
Hangi kuramın daha muhtemel olduğunu (zor adımlar mı yoksa bu kadar zor olmayan adımlar mı) test edebileceğimiz yollardan biri de kendi gezegenimizin ötesine bakmaya devam etmek. Ötegezegenleri daha iyi gözlemledikçe atmosferlerini oksijen işaretleri için incelemek, birden fazla kez meydana gelen benzer evrimsel yörüngelere dair büyük bir ipucu sunabilir. Yeni kuram tek başına yukarıdakilerin tümünde ilave yatırımları teşvik edebilir ve dünya dışı yaşam arayışına büyük bir güç sağlayabilir.
Bunları yapmasa bile gezegenimiz ve kendimiz hakkında düşünmenin yeni bir yolunu sunuyor. Mills, Elon Musk gibi bir teknokrat alt kümesinin zor adımlar kuramına katıldığını belirtiyor. Bu kuram, söz konusu kişilerin insanların neden diğer gezegenleri kolonize etmesi gerektiğine dönük gerekçelerinin büyük bir kısmını oluşturuyor; çünkü evrenin karmaşık medeniyetteki tek şansı biz olabiliriz. “Bu durum üzerimize büyük bir baskı yerleştiriyor” diyor Mills.
Fakat o kadar sıra dışı değilsek, bahisler değişir. Eğer kendi elimizle ya da dış koşullarla yok olursak, o zaman bizden sonra kendinin farkında olan, teknolojik yönden gelişmiş başka bir toplum gelir. “Ben bunu rahatlatıcı bulurdum” diyor Mills. “Umarım ayakta kalırız ama Dünya’nın başka bir şansının olması da beni mutlu ederdi.”
Yazar: Lauren Leffer/Popular Science. Çeviren: Ozan Zaloğlu.