Yetişkin Olarak Okumayı Öğrenmek Beyninizin Çalışma Biçimini Değiştirebilir

0
Yaşlı bir insana yeni numaralar öğretebilirsiniz.
Pexel

‘’Okumak esastır ‘’ ifadesi bir slogan ve aynı zamanda bir çocuğun kar amacı gütmeyen okur yazarlığının adıdır.

Biz okuyabilenler, özellikle de sanki okuduklarımız düşüncelerimizin birer uzantısıymış gibi akıcı bir şekilde okuyabilenler için ifadenin mantığı basittir ‘’ Dünyamızı oluşturan şeyler yazılı kelimelerdir. ‘’ Nihayetinde, bir mesaj göndermek, iş başvurusunda bulunmak ve favori ürünlerimiz yeniden markalandırıldıktan sonra onları tanımak için okuyabilmek gereklidir. Çağdaş dünyada okuma yazma bilmemek yıldızlar, haritalar ve pusulalar hakkında bilgisi olmadan engin denizlerde gezinmek gibidir; mümkündür fakat gereksiz yere zorlar. Yeni araştırmalar okumayı öğrenmenin hayatı kolaylaştırmaktan daha fazlasını yaptığını gösteriyor. Beynin farklı bölgeleri arasındaki bağlantıyı artırarak beynin çalışma biçimini tam manasıyla değiştiriyor.

Beynin işleyişinin temel ilkesini anlamaya çalıştıklarını söyleyen Max Planck Enstitüsü Psikolinguistik bölümünde dil psikolojisi alanında araştırma görevlisi olarak görev yapan Falk Huettig, beynin nasıl çalıştığını bulmak için kültürel buluşlara ve insanlık tarihi için yeni sayılabilecek olan okuma gibi şeylere bakmak gerektiğini belirtiyor.

Huettig bunun yanısıra, okumanın sonradan nasıl kazanıldığını ve öğrenirken beynin nasıl değiştiğini anlarsak, beyindeki hangi farklılıkların disleksi gibi koşullara neden olabileceğini de bulabileceklerini ekliyor.

Okumak özellikle ilginçtir, çünkü karmaşıktır. Anlamı oluşturmak için desen tanımlamayı ve sembollerin kodunu çözmeyi gerektirir. Mavi kelimesini ele alalım; bu kelimeyi okumak için her harfi tanımalı, bu sıralamayla verildiğinde ne anlama geldiğini bilmeli ve kodlanmış mesajı gerçek dünyadaki renkle milisaniyeler içersinde ilişkilendirmeliyiz.

Okumanın beyni nasıl etkilediğini anlamak için Huettig ve bir grup araştırmacı otuzlu yaşlarında Hintçe konuşan Hintli iki grup ayarladı ve bunları cinsiyetleri, hangi ellerini kullandıkları, gelirleri, okuma yazma bilen aile üyelerinin sayısı ve zekalarını göz önünde bulundurarak eşleştirdi. Araştırmada çocuklar yerine yetişkinler kullanıldı çünkü çocukların beyinleri inanılmaz derecede esnektir, bu nedenle dilleri yetişkinlere kıyasla çok daha kolay öğrenebilirler. Çocuklar sürekli olarak yeni şeyler öğreniyorlar; bu da hangi beyin değişikliklerinin hangi yeni beceriyle alakalı olabileceğini belirlemeyi zorlaştırıyor.

Beyinlerinin temelde nasıl çalıştığını anlayabilmek için her iki grubun beyinleri fMRI ( Fonksiyonel Manyetik Rezonans Görüntüleme ) cihazında tarandı. Daha sonra bir grup 6 ay süresince Hindu dahil birkaç dil için kullanılan bir yazma sistemi olan Devanagari alfabesini kullanarak okuma yazma görevini üstlendi. Diğer grup böyle bir talimat almadı. 6 ay sonra araştırmacılar deneklerin beyinlerini tekrar taradılar.

Biz okumayı öğrendikçe, nöroplastisite beyinde kökleşmiş bir ağ kurar. Bu yeniden düzenleme bizi harf dizileri veya bir kelimedeki bir grup harf üzerinde görsel olarak gezinmede artan bir şekilde etkin hale getiriyor.
Max Planck Institute for Human Cognitive and Brain Sciences ( Max Planck İnsan Bilişsel ve Beyin Bilimleri Enstitüsü )

 

Araştırmacılar beynin farklı bölgelerine doğru kan akışını takip ederek, farklı sistemde okuma yazma görevini üstlenen grubun beyinlerinde belirgin farklılıklar keşfettiler. Serebral korteksin bölümleri; hafıza, dikkat, düşünce, konuşma dilinde rolü olan serebrumun dış katmanında değişiklikler görüldü. Tabi bu çok da süpriz olmadı. Önceki çalışmalar okumayı öğrendiğimiz zaman korteksin bölümlerinin değiştiğini göstermişti.

Asıl şaşırtıcı olan, görsel işleyişte rol oynayan oksipital lob da dahil olmak üzere beynin daha derin bölgeleri arasında artan bir fonksiyonel bağlantı olmasıydı.

Huettig, daha önce görülmemiş olanın, evrimsel açıdan eski bu çok derin yapıların bile temelde değişime uğradığını, bu yeni yeteneğe adaptasyon sağladığını ve görsel korteks gibi korteksin bazı bölümleri ile etkin bir şekilde iletişim kurmaya başladığını söylüyor. Huettig’in çalışması aynı zamanda disleksi üzerine yapılmış daha önceki bir araştırmanın yanlış olabileceğini öne sürüyor. Bazı çalışmalar, okuma bozukluğunun bir nedeni olarak disleksisi olan insanların beyinlerinin derin yapılarındaki anormalliklere işaret etti. Huettig’in araştırmasında, ilk yapılan beyin taraması sonucunda bu anormalliklerden bazıları tespit edildi; okur yazar olmayan kişilerin beyniyle disleksisi olan kişilerin beyninin benzerlikler gösterdiği ortaya çıkarıldı. Fakat okumayı öğrenen grupta bu anormallikler kayboldu.

Huettig çalışmalarına dayanarak beynin derin yapılarındaki bu değişikliklerin okumayı öğrenmekle daha da arttığını söylüyor. Ayrıca iyi okuyabilen insanlarla iyi okuyamayan insanlar arasındaki farkın disleksinin sebebi olmadığını da ekliyor.

Tabi ki çalışma için bazı sınırlamalar mevcut. Devanagari alfabesi/el yazısı inanılmaz derecede görsel bir dil oluşturduğu için görsel sistemin başladığı seviyeyi söylemek zor.

Yetişkinlerin öğrenmeyi denedikleri Devangari alfabesine bir örnek.
https://commons.wikimedia.org/wiki/File:A_page_from_Dictionary_using_Devnagari.jpg

Huettig, brail alfabesi dahil olmak üzere insanlar ne tür bir yazı sistemi öğrenirlerse öğrensinler harekete geçen bir çekirdek okuma ağının mevcut olduğunu söylüyor. Ancak beynin içinde yazı sisteminin çeşidine bağlı olarak değişen başka ek bölümler de olduğunu belirtiyor. Örneğin Çince öğrenmeye başladığınızda serebral korteksin sağ kısmının daha aktif olduğunu bilirsiniz, bu da muhtemelen karakterlerin karmaşık olmasından kaynaklanıyor.

Benzer şekilde, bazı çalışmalar ilerde ortaya çıkabilecek demans gibi hastalıkları engellemek amacıyla ikinci bir dili konuşmayı öğrenmenin beyin esnekliğini artırabildiğini göstermiştir, buna nazaran tamamen farklı bir karakter sistemini okuma ve yazmanın nasıl öğrenileceğine daha az çalışılmıştır. Enstitü şu anda Hollandalılar’ın okuma ağlarının Arapça, Çince veya müzik notası gibi şeyleri öğrendikçe nasıl değiştiğini araştırıyor.

Bizim gibi zaten okuyabilenler için, bu çalışma yetişkin beyinlerinin hala oldukça esnek ve adapte olabilen bir yapıya sahip olduğunu ortaya koyuyor.

Huettig, hayatın ilerleyen zamanlarında da, okumak gibi karmaşık şeyleri öğrenebileceğimizi; bunun sadece daha önce okumayı hiç denememiş kişiler için kolay olmadığını söylüyor.

 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz