Hayvanlar Neden Evlerimizde Yaşıyor?

0
Smokinli kedi. Fotoğraf: Scott Schiller

Bu köpek yatağıma nasıl geldi?

Evcil bir hayvanınız varsa, uyuyan bu kürklü arkadaşınız yüzünden kendinizi sık sık yerinizden kıpırdayamaz halde bulursunuz. Peki hiç bir anlığına durup, kendisinin orada ne aradığını merak ettiniz mi? Boncuk gibi gözler ve ıslak bir burnun sizi nasıl ele geçirdiğini değil de, hayvanların en başta nasıl oldu da evlerimizde yaşar hale geldiklerini?

Teknolojide yaşanan çeşitli devrimler, insan evriminin yörüngesini değiştiren dalgalar meydana getirmiş. Fakat bunların hiçbiri, Homo sapiens‘i bitkiler ve hayvanların evcilleştirilmesi ile tarımın 12.000 yıl önce gelip çatması kadar kesin biçimde değiştirmemiş. Çağdaş toplumun ve medeniyetin bütün temeli (büyük ulus devletler ve beraber yaşayan binlerce, milyonlarca insan grubu), insanlığın gününü yiyecek arayarak geçirmekten kaçınmasındaki ortak çıkar üzerine kurulmuş.

Evcilleştirilen tahıl ve hububatlar (bir zamanlar doğada toplanan, istediğimiz yerde ve şekilde yetiştirmek üzere değiştirdiğimiz mahsuller), avlanma ve toplamadan sonraki bu değişimde belli ki büyük bir etmen olmuş. Fakat evcilleştirilen hayvanlar (yani çiftlik hayvanları) da öyleymiş. Ayrıca, insanların bu canlılarla neden böylesine karmaşık simbiyotik ilişkiler geliştirdiğini görmek zor değil: Böyle yapmak bizim için faydalıymış. Evcilleştirilen hayvanlar insanlara et, süt ürünleri, deri, yün, çeşitli ulaşım şekilleri, çift sürme, askeri güç ve hatta gübre sağlamış. Peki smokinli kedi gibi kullanışlı olmayan bir şey, nasıl oldu da sabahlarını suratınıza vurarak geçirir hale geldi?

Evcilleştirilmek ne demek?

Kediniz Zeytin tuvaletinizde bulunan kum kabına kakasını yapmaya başlamadan önce, türünün evcilleştirilmesi gerekiyormuş. Evcilleştirilen ve sadece uysallaştırılan bir hayvan arasında bilinen bazı farklılıklar bulunuyor. Uysal bir hayvan, insanlara sorun yaratmayan davranışlar sergilemek üzere eğitilmiştir. Fakat evcilleştirilen bir hayvanın evrimsel güzergâhı, insanların ihtiyaçlarına uyması için değiştirilmiştir. Şimdiye kadar çok sayıda hayvan uysallaştırılmış ve uysallaştırılmaya da devam ediliyor. Fakat gerçekte bunlardan çok daha azı evcilleştirilmiş. Coğrafyacı ve insanbilimci Jared Diamond, Pulitzer ödüllü kitabı Tüfek, Mikrop ve Çelik‘te evcilleşmeyi şöyle tarif ediyor:

Aslında evcil bir hayvanın genetik açıdan yabani benzerinden farklı olduğu; uysal bir hayvanın ise sadece belli bir davranışı öğrendiği söylenebilir. Uysal bir şempanze, kakasını etrafa atmaktan çekinir çünkü böyle öğrenmiştir. Fakat bu şempanzenin doğada yaşayan bir çocuğu olursa, bir takım kakaların uçacağına inansanız daha iyi olur. Esaret altında yetiştirilen nesiller olmasaydı, insanların emirlerini takip etmek veya kakasını savurmamak gibi özellikler doğada uçup giderdi.

Örneğin filler, antik zamanlarda savaş makineleri şeklinde kullanılmış ve Güneydoğu Asya’da halen iş hayvanları biçiminde kullanılıyorlar. Fakat uysallar, evcil değil. İnsanları oradan oraya taşıdığını veya kütükleri sürüklediğini gördüğünüz her fil, Diamond’un deyimiyle “sadece yakalanıp uysallaştırılan vahşi bir fildir.”

Evcil hayvanlar, fiziksel görünüm bakımından da göze çarpıyor. Nesiller boyu yapılan seçici yetiştirme sayesinde pek çok türün boyutu, rengi ve şekli değişmiş. Hayvanların içinde yaşadıkları ortama uyum sağlamak üzere evrimleşmesi mantıklı görünüyor; bu ortam bir insanın kucağı olsa bile… Cornell Üniversitesinde çalışan biyolog Adam Boyko, “Bir Bişon çuha köpeğinin Moğolistan’da vahşileşmesi pek de mümkün görünmüyor” diyor.

Filler, insanlar tarafından yüzlerce yıldır uysallaştırılıp kullanılmış fakat hiç evcilleştirilememişler.

Peki bu nasıl oldu?

Antik bir insan, özellikle sevimli görünen bir kurdu işaret edip türlerimizin en iyi arkadaş olacağını mı ilan etti? Muhtemelen hayır. Fakat insanlar ve tabiattaki diğer hayvanlar arasında doğal ilişkiler geliştikçe, bu hayvanların özgün becerilerinden faydalanmamız evcilleşme sürecini başlatmış. Fransa Ulusal Bilimsel Araştırma Merkezinde araştırma müdürü olan Jean-Denis Vigne bu dönüşümü, “İnsanlar ile o tür arasında meydana gelen ve sonrasında insan tarafından kasıtlı şekilde pekiştirilen, özellikle kuvvetli bir ekolojik etkileşim” biçiminde tarif ediyor.

Bunun anlamı, insanlar ile diğer hayvanların yollarının sık sık kesişmesi ve simbiyotik olarak birbirleri etrafında geçim şekilleri inşa etmeleri; doğada pek çok türün sıklıkla yaptığı gibi. Bu ilişkilerin bir noktasında, insanlar bu canlıların etrafta bulunmasının faydalı olduğunu fark etmiş ve onları orada tutma konusunda etkin bir rol üstlenmiş. Bu sebeple, evcilleştirmenin dev dişlileri dönmeye başlamış. “Evcilleşmeye giden yol, bir türden diğerine değişiklik gösteriyor fakat genel eğilimlerin her zaman aynı olduğunu söyleyebiliriz” diyor Vigne.

Bu iş kedilerde ve köpeklerde nasıl oldu?

Köpeğiniz Paçoz’u, yüzünüzü yalayıp temizlemek için eve gelmenizi hevesle bekleyen salyalı kapı bekçisi olarak; veya Bay Tarçın’ı klavyenizin üstünde uyuyan (bazen yere düşmesine sebep olan), karışık duygular taşıyan biri olarak biliyor olabilirsiniz. Fakat evcil hayvanların pek çoğu, esasında evcil hayvan şeklinde evcilleştirilmemiş; bu işi, etrafında yaşadıkları insanlara doğrudan veya dolaylı olarak fayda sağlayarak yapmış ve böyle yapmaya devam etmeleri için yetiştirilmişler.

Avrupa bozkurdu Canis lupus. Köpekler, Avrupa bozkurtlarından yaklaşık 15.000 yıl önce evcilleştirilmiş.

Boyko’nun öncülüğünde yürütülen yeni çalışmada, ilk köpeklerin yaklaşık 15.000 yıl önce Orta Asya’dan çıktığı ileri sürülüyor. Boyko ve meslektaşları, belki de iklim değişiminin etkileriyle birleşen insanların avlanma yöntemlerinin, bozkurtların besin kaynaklarına zarar vermiş olabileceğini öneriyor. Bazı girişimci kurt yavruları, yere düşen et parçalarıyla beslenme umuduyla insan gruplarının yanında gezmeye başlamış olabilir. İnsanlar kısa süre sonra bekçi, av arkadaşı, kızak çekici, kamp temizleyici şeklinde yararlanmaya başladığı bu köpekler, başka görevlerin gereklerini de yerine getirmişler. Nihayetinde insanların hayvanları eğlence ve gösteri için yanlarında tutacağı kadar kaynağı ve boş zamanı olmuş. Bu durum, her türden tuhaf görünümlü varlığı yetiştirmemize yol açmış.

Kediler, insanlara daha çok kendi tercihleriyle gelmişler ki kedileri tanıyanlar için bu durum hiç de şaşırtıcı değil. İnsan toplumuna girişleri, tarımın gelip çatmasıyla birlikte köpeklerden biraz daha sonra, yaklaşık 10.000 yıl önce olmuş. Geniş, merkezileşmiş pasaklı insan grupları ve tahıl depoları, fare ve sıçanları dalgalar halinde kendilerine çekmiş. Fare ve sıçanlar da bunun karşılığında kedileri çekmiş. Böylesine kolay av toplamak, insan yerleşim yerleri civarında pusuya yatan aç kediler için fazla dayanılmazmış. Kemirgenlerden kurtulup rahatladıkları için minnettar olan insanlar, kedileri memnuniyetle etraflarında tutmuşlar. İnsan toplumu gelişip sanayileştikçe, köpeklerde olduğu gibi kedilerin avcı rolleri de nihayetinde sevimli birer arkadaş biçimini almış. Fakat dünya çapındaki pek çok ülkede kediler, aslen antik zamanlarda yerine getirmek üzere evcilleştikleri paralı asker rolünü yerine getirmeye devam ediyor.

Yakın doğu vahşi kedisi Felis silvestris lybica. Bütün çağdaş evcil kediler, bu vahşi kedi alttürünün soyundan geliyor.

Herhangi bir şeyi evcilleştirebilir miyim?

Olmaz. Bunu yapmak, herhangi iki hayvanı yakalayıp şehre götürmek ve gereken şekilde nesilsel olarak tekrarlamak kadar basit değil. Dünya’daki tüm hayvan ve bitki türlerinin çok azı evcilleştirilmiş veya evcilleştirilebilmiş. Bir türün evcilleştirilebilir olması için tam olarak doğru türden özellikler taşıması gerekiyor.

Jared Diamond, bu olguyu tarif ederken şöyle diyor: “Evcilleştirilebilir hayvanların hepsi birbirine benzer; evcilleştirilemeyen her hayvan ise kendine özgü biçimde evcilleştirilemez.” Eğer bir türde evcilleşme için gereken anahtar öğelerden herhangi biri bulunmuyorsa (örneğin esaret altında yetiştirilebilmek gibi), bu durumda o türü itaat etmesi için yetiştirmeye dönük çabalar başarısız olmaya mahkumdur. İnsan tarihi boyunca, besicilik amacıyla evcilleştirilen “büyük memelilerin” sayısının neden sadece 14 olduğu da bu şekilde açıklanabilir.

Evcilleştirilen toplam tür sayısı, belli ki bu sayıya dahil değil. Fakat bunun gerçek anlamda başarıyla yapılmasının ne denli zor olduğunu gösteriyor (ancak 20’nci yüzyılda yeni türler evcilleştirilmeye devam ediliyor. Tilkiler, bu konuda sevimli bir örnek). Bazı hayvanlarda evcilleşme mümkün değil. Az önce bahsettiğimiz üzere filler, insanlar tarafından binlerce yıl kullanılmış fakat bugüne kadar halen evcilleştirilmemişler. Bunun sebebi de çoğunlukla, esaret altında zor yetiştirilmeleri; tabi başarabilirlerse…

Evcil Bir Tilkiniz Olabilir mi?

Canis familiaris. Yeni bulgular, evcilleştirilen ilk köpeklerin en az 15.000 yıl önce Orta Asya’da ortaya çıktığını akla getiriyor.

 

Evcil köpeğinizin üstünüzde uyumasına şaşırmamalı: Yabani ortamlarda avlanmak ve artıkları toplamaktan oturma odanızda tembellik etmeye giden yolculuk, binlerce yıllık çabanın ürünü. Köpeklerin ve kedilerin hepsi fareleri katletmese veya davetsiz misafirler karşısında alarm vermese de, insanların eksikliğini başka şekillerde gideriyorlar; bütün sundukları şey yanınıza sokulmak olsa bile…

 

 

 

 

Yazar: Grennan Milliken/Popular Science. Çeviren: Ozan Zaloğlu.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz