Dinozorların Hiçbir Zaman Keşfedemeyebileceğimiz Hayaletleri

0
Arches Milli Parkı gibi çöller, dinozor çeşitliliği bakımından zengin olabilir fakat uzun süre önce ölen fosilleri korumakta yetersiz. Görsel: Popular Science için Meryl Rowin

Fosil kayıtlarının yüzeyini anca kazıdık. Paleontologların hâlâ bulamadığı şeyler ne?

TARİHTEKİ EN BÜYÜK fosile hücum döneminin ortasındayız. 19’ncu yüzyılın Kemik Savaşları’nı veya 20’nci yüzyılın başlarında yükselen Birleşik Devletler müzelerini unutun; paleontologlar (taşılbilimci) bugün hiç olmadığı kadar çabuk dinozor buluyor. Ortalamada her iki haftada bir kuş dışı yeni bir dinozor türüne isim veriyorlar. Bu yılın (2023) yeni gelenleri arasında uzun boyunlu otçul Chucarosaurus, ördek gagalı Malefica ve kubbe kafalı Platytholus yer alıyor.

Fakat bu inanılmaz keşif hızına rağmen, bir araya getirmeye çalıştığımız paleontolojik tarihte eksik bir sürü eksik dinozor var.

Dinozor arayanların istediği gibi olsaydı, Dünya’nın jeolojisi soğan gibi bir şeye benzerdi. Uzmanlar, zaman boyunca antik habitatlarda yaşamış bütün türlerin kapsamlı kalıntılarını içeren ve mükemmel şekilde yığılmış tortul kaya katmanlarını uzun uzadıya incelerlerdi. Fakat bilim insanları bu kadar talihli değil. Jeologlar (yerbilimci) ve paleontologlar 1800’lü yıllardan bu yana fosil kayıtlarının düzensiz ve aralıklı olduğunu görmüş, bunların akarsular, okyanuslar ve kumul kaplı çöller gibi ortamlarda biriken tortulardan meydana geldiklerini fark etmişlerdi. Yaşayan çoğu şey, fosilleşemeden uzun süre önce yenmiş ya da çürümüştü.

Bir fosilin oluşması için koşulların çok uygun olması gerekiyor. En uygun ortamlar arasında nehirlerin, ırmakların ve diğer akan suların gerekli kum ve alüvyonları taşıyarak gövdeleri örttüğü nispeten sulak ovalar bulunuyor. Bu tortu örtüsü, müstakbel fosillerin leş yiyiciler tarafından kemirilmekten veya elementler tarafından yok edilmekten korunmasına yardımcı oluyor. Tortu taşa dönüştüğünde, mineral yüklü sular bu örtülmüş gövdeden geçerek permineralizasyon (fosilleşme) adı verilen bir süreçle kemiklerin ve bazen de yumuşak dokuların yerini alıyor. Söz konusu tepkimenin doğası ise vakadan vakaya değişiklik gösteriyor ve dinozorun boyutundan yerel çevreye kadar her şeyden etkileniyor. Bu durum, neden bazı tarih öncesi canlıları kısmi, karman çorman iskeletler şeklinde bulduğumuzu ve diğerlerini de uyumsuz hiçbir kemiğin olmadığı, tüylerle çevrili, incelikle korunmuş fosiller halinde bulduğumuzu açıklıyor.

Sonunda paleontologların, yaşamın hikayesinin bir parçasının da parçasıyla çalışması gerekiyor. Dünya’da en iyi fosil bulunan bazı yerler bile mükemmel olmaktan uzak. Kanada Alberta’daki Dinozor Eyalet Parkı’nın göz kamaştırıcı çizgilere sahip kaya katmanlarını düşünün. Burası, ibikli ördek gagalı Lambeosaurus ve dişlek tiranozor Gorgosaurus gibi Geç Kretase dönemindeki çarpıcı türlerin keşfedildiği önemli bir nokta. 2013 yılında parkta keşfedilen fosillerin incelendiği bir çalışmada paleontologlar, 60 kilogramdan ağır olan dinozorların genelde yüzde 78 civarı tamlık oranıyla bulunurken 60 kilogramın altındakilerin de genellikle yüzde 7,6 civarı tamlıkta bulunduğunu keşfetmişler. (Paleontologlar genelde, uzmanların zamanla sınıflandırdığı ince anatomik özelliklere göre böylesine sınırlı kalıntılardan bile tür ayrımı yapabiliyor.) Belli ki antik ekosistemler ufak numunelere çok daha sert davranarak, müreffeh zamanlarda ne kadar fazla sayıda olduklarını gizlemiş.

[İlgili: Dinozorların Neye Benzediğini Nasıl Biliyoruz?]

Fosil kaydında örnekleme sapmaları da kol geziyor. Paleontologlar, sahaya neyin aranacağına dair kendi fikirleriyle geliyor ve pek çoğu, halka daha çekici gelen ve çıkarması daha kolay olan megafauna üzerinde çalışmaya motive oluyor. Bir asırdan biraz daha uzun süre önce, paleontologlar Alberta’nın 75 milyon yıllık kayaçlarında arama yapmaya başladıklarında bu büyük dinozorları bulmak çok daha kolaydı. Hem eyaletteki hem de New York gibi uzak şehirlerdeki müzeler, ziyaretçi çekmek için neredeyse eksiksiz ve son derece cazibeli olan bu sürüngenleri çok istiyordu. O halde 2013 yılında Dinozor Eyalet Parkı’na yönelik yapılan aynı değerlendirmede, paleontologların 60 kg eşiğinin üzerindeki türleri ortalama 33,6 yılda keşfedip isimlendirdiğinin ve eşiğin altındakilerde de bu sürenin 65,9 yıl olduğunun bulunması şaşırtıcı değil.

Söz konusu kalıp, Kuzey Amerika’nın batısında dinozorların son günlerini muhafaza eden ve birden fazla eyalete yayılmış meşhur Hell Creek Oluşumu gibi dinozor barındıran diğer kayaçlarda da görülüyor. Paleontologlar, fosillerine rastladıkları zaman ufak dinozorları isimlendirse bile uzmanlar daha ufak tefek sürüngenleri sadece son on yıl kadar bir sürede aktif biçimde göz önüne almaya başladı.

Yapılan bir tahmine göre keşfedilebilir dinozor türlerinin yüzde 70’inden fazlası hâlâ tespit edilmeden gizleniyor.

Herhangi bir dinozor hakkında bilgi sahibi olmamız elbette bir mucize. Fosilleşmiş her bir iskelet veya ayak izi, uzun zorlukları atlatarak asla doğrudan tecrübe edemeyeceğimiz ekosistemlere dair bir şeyler anlatıyor bize. Bu antik yaşam alanlarının nasıl değiştiğine dair detaylar, büyük Dinozorlar Çağı 66 milyon yıl önce sona yaklaşırken dinozorların gelişip serpilmekte mi oldukları yoksa yaşam mücadelesi mi verdiklerine yönelik tartışmalarda büyük önem taşıyor.

Örneğin paleontologlar, Kuzey Amerika’nın batısında 75 milyon yıl önce 66 milyon yıl öncesine (yani onları kırıp geçiren K/Pg yok oluşundan hemen önceye) göre neden çok daha fazla dinozor türünün dolaştığını merak ediyordu. Bazı uzmanlar, bu canlıların halihazırda azalmakta olduğunu düşünmüştü. Fakat araştırmacılar o 9 milyon yıllık pencerede tarih öncesi yaşam alanlarının nasıl değiştiğine baktıklarında, fosilleri daha iyi muhafaza eden ortamların zamanla kaybolduğunu keşfetmişlerdi. Kuzey Amerika’yı bölen sıcak, sığ bir deniz kıtayı tahliye etmiş ve dinozorları çok kapsamlı şekilde ölümsüzleştiren sulak, bataklık ovaları beraberinde götürmüştü. Bu yüzden muhtemelen 66 milyon yıl önce kıtada koşuşturan daha fazla dinozor türü vardı ve sayısını da hiç bilemeyeceğiz. Söz konusu boşluk, karada meydana gelen değişimler sebebiyle oluşmuştu.

Peki bu kayıp fauna nerede yaşardı? Dinozorların antik sıradağlara tırmandıklarını düşünmek için her türlü sebep var; fakat dağlar birikme değil, erozyon noktaları. Bu yüzden dinozor gövdelerinin muhafaza olması için gereken tortu birikimleri orada olmazdı. Bu erozyon sorunu, günümüzdeki Arches Milli Parkı’ndaki gibi bazı çöllerde de geçerli. Dinozorların parlak kumtaşı yayılımları arasında gezdiğini düşünmek son derece doğal olsa da bu manzaralar, dinozorların içine gömülmesi ve içinde fosilleşmesi için fazla kuru ve dağılmış haldeydi.

İyi belgelenmiş fosil yataklarındaki bazı “nadir” türlerin oraya öldükten sonraki elementlerle taşınmış olması da tamamen mümkün. Denize sürüklendikten sonra tabana gömülen ağır zırhlı ankilozorları veya tepelerde gezen ancak gömüldükleri mağara sistemlerine sürüklenen kemikleriyle bilinen uzun boyunlu saropodları düşünün. Fosil yatakları sık sık organizmaların muhafaza olduğu yerleri temsil ediyor ve yaşadıkları yerleri temsil etmeyebiliyor.

Dünya bir soğan olmadığından, fosil kayıtlarının büyük bir kısmı düzensiz ve ortaya çıkmamış durumda. Şu an bir dereceye kadar tarihlenseler de; 2006 yılında yapılan bir tahmine göre keşfedilebilir dinozor türlerinin yüzde 70’ten fazlasının hâlâ tespit edilmeden gizlendiği öne sürülüyor.

[İlgili: Dinozorlar Yok Olmayıp Bugün Halen Yaşasaydı, Dünya Nasıl Bir Yer Olurdu?]

Dinozor hikayesinde öğrendiğimiz şeylerin birçoğu Triyas, Jura ve Kretase dönemlerinin sonraki kısımlarından geliyor. Mesozoik dönemlerin her birinin ortasına; yani yeni dinozor hanedanlıklarının oluştuğu ve içinde serpildikleri ekosistemlerin kendileriyle birlikte evrimleştiği zamanlara dair çok daha az şey biliyor olabiliriz. Uzmanlar bu hayvanları ortaya çıkardıklarında, dinozor tarihindeki bu gizemli zamanlara yönelik bilgilerimizi zenginleştiriyorlar. Örneğin 2019 yılında paleontologlar, Arjantin’de Orta Jura döneminden keskin dişli Asfaltovenator‘u tanımlamıştı. Bu tür, Allozor gibi dünyanın ilk gerçek anlamda devasa etçillerinin yükselişi yönünden bir miktar bağlam sunuyor. En fazla şey öğrenme ihtimali bu orta kısımlarda bulunuyor; değişmesi en muhtemel dinozorlara dair bir şeyler öğrenmek ve milyonlarca yıl önceki bir dünyaya yönelik bildiğimizi düşündüğümüz şeylere meydan okumak bakımından.

Yazar: Riley Black/Popular Science. Çeviren: Ozan Zaloğlu.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz